Kategori arşivi: AYETLER-SÜRELER

Âlem-i berzahta ziyadar, mûnis birer manzara olurlar.

Berzah âlemi: İnsan ruhunun öldükten sonra kıyamete kadar içinde bulunduğu, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında yer alan bir âlemdir. İnsanın öldükten sonra ilk ayak bastığı menzil, işte bu âlemdir. İnsan kıyamete kadar bu âlemde hayatını sürdürecek ve burada kıyamet gününün gelmesini bekleyecektir. Demek berzah âlemi, dünya ve ahiret arasında bir bekleme salonudur. Ruhlar burada kıyameti ve dirilişi beklerler, ilk ceza ve ilk mükâfat burada gerçekleşir.

Berzah âleminin yeri, dünyanın merkezi ile birinci sema arasındadır. Ancak birinci semanın yeri hakkında ihtilaf edilmiştir. Bazılarına göre, bizim gördüğümüz sema birinci semadır. Bazılarına göre ise, göz ile görünen şu uzayın tamamı birinci semadır.

Yine denilmiştir ki: Âlem-i berzah huni şeklindedir. Bu âlem âdeta bir ayna gibidir. Cennet ve cehennem bu aynada temessül ederler. Bu âlemin üstü cennetin temessülüne, altı da cehennemin aksine mazhardır. Cennetlik ruhlar berzah âleminin üst kısmındadır. Burada âdeta bir cennet hayatı yaşarlar. Cehennemlik ruhlar ise bu âlemin altındadır. Onlar da orada âdeta bir cehennem hayatı yaşarlar.

Kötü ruhların berzahın üstüne gidemediklerine ve berzahın alt kısmında kaldıklarına şu ayet-i kerime işaret etmektedir: “Bizim ayetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı kibirlenenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmaz…” (Araf 40)

Buna göre, ölüm melekleri kişinin ruhunu aldıklarında berzah âleminin üst kısmı olan semaya doğru götürürler. Ancak berzah âleminin üst tarafına çıkabilmek için göğün kapılarını geçmek gerekir. Göğün kapılarında ise melekler vardır ki, habis ruhların bu kapılardan geçmesine izin vermezler. İşte böyle bir habis ruh, göğün kapısından geçememekte ve geri çevrilerek cehennemim aksettiği yer olan berzahın alt kısmına götürülmektedir.

Berzah âleminin mahiyeti hakkında daha fazla bilgiyi merak edenler ilgili kitaplara müracaat edebilirler.

Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz nokta: “Bu dünyadaki hadiselerin âlem-i berzahta ziyadar ve mûnis birer manzara olmaları” meselesidir. Üstadımızın başka yerlerde izah ettiği üzere, bu âlemdeki her hadise -tabiri caizse- ilahî kameralarla kayıt altına alınmaktadır. Daha sonra bu kayıtlar cennet ehline seyrettirilecek ve cennetin hoş sohbetlerine medar olacaklardır. Ehl-i cennet bu kayıtları seyrederken dünyadaki anılarını hatırlayacaklar ve bir nevi lezzete mazhar olacaklardır.

Fâni mal beka bulur. Çünkü Kayyûm-u Baki olan Zat-ı Zülcelâl’e verilen ve O’nun yolunda sarf edilen şu ömr-ü zail; bakiye inkılâb eder, baki meyveler verir.

Cenab-ı Hakk’ın yolunda harcanan fâni malın beka bulmasını şu ayetler ve hadis-i şerifler ile anlayabiliriz:

“Her neyi Allah yolunda infak ederseniz, Allah-u Teâlâ onun yerine size başkasını verir.” (Sebe 39)

“Yaptığınız her iyilik sadece kendiniz içindir… İyilik cinsinden ne infak ederseniz, o size aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.” (Bakara 272)

Hz. Aişe (r.a.) diyor ki: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir koyun kesmişlerdi. Bu sırada bir dilenci geldi ve etten ona verdiler. Bir dilenci daha geldi, etten ona da verdiler. Sonra bir dilenci daha geldi ve etten ona da verdiler. Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Koyundan geriye ne kaldı?” Yanındakiler: “Sadece omuzu kaldı.” dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Hayır! Omuzu hariç diğer yerleri kaldı.” (Tirmizi, Sıfatu-l Kıyame 35)

Efendimiz (s.a.v.)’in burada anlatmak istediği şey şudur: “Biz hayvanın her parçasını Allah yolunda infak ettik. Bu infak sayesinde o parçalar beka buldu, çünkü Allah yolunda harcanan her şey beka bulur. Kalan bu omuzu ise biz yiyeceğiz. Bu parça Allah yolunda sarf edilmediğinden dolayı fena bulacak. O hâlde denilebilir ki, omuzu hariç bu koyunun tamamı beka bulmuştur.”

İbn-i Mesud (r.a.) rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.v.), ashabına: “Hanginize mirasçısının malı kendi malından daha sevimlidir?” diye sordu. Onlar: “Ey Allah’ın Resulü! Hepimiz malımızı mirasçının malından daha fazla severiz.” dediler. Hz. Peygamber de: “Kişinin kendi malı, hayır yaparak önceden gönderdiğidir. Mirasçısının malı ise harcamayıp geride bıraktığıdır!” buyurdu. (Buhari, Rikak 12.)

Ebu Hureyre (r.a.) rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Her sabah iki melek iner. Biri: “Ya Rabbi, infak edenin malına yenisini ver!” der. Diğeri de: “Ya Rabbi, cimrilik edenin malını telef et!” diye dua eder.” (Buhari, Zekât 27; Müslim, Zekât 57)

Ebu Hureyre (r.a.) rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ey Âdemoğlu! (Allah için) İnfak et ki, sana da infak olunsun!” (Müslim, Zekât 36, 37)

Ebu Hureyre (r.a.) rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Üç şey vardır ki bunlara yemin ederim: Sadaka malı eksiltmez…” (Tirmizi, Birr 82)

Naklettiğimiz ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler şu noktaya parmak basmaktadır: Allah-u Teâlâ yolunda harcanan bir mal eksilmez ve fena bulmaz, bilakis çoğalır ve beka bulur. Mal, Allah-u Teâlâ yolunda harcanmakla beka bulduğu ve fenadan kurtulduğu gibi, şu ömr-ü zail de Allah’ın yolunda harcanırsa beka bulur ve fenadan kurtulur. Zira o zaman şu ömr-ü zail, ebedâ bir hayatın vesilesi ve cennette ebedî bir saadetin sebebi olur.

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz.

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur.
Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.”
Bakara Sûresi, 2:32.